Bir zamanlar yardım dağıtıyordu, şimdi bir kenarda unutuldu.

Batı bizden örnek alarak oluşturduğu “askıda kahve”,  “askıda ekmek” kavramları yerine yıllar önce bizde sadaka taşları vardı. Sadaka taşları sayesinde rencide ihtiyaç sahibi rencide edilmezdi. Esas amaç ihtiyacının karşılanmasıdır.  “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” inanç ve felsefesiyle kurulan Osmanlı Devleti’nde insan onuru her şeyin üzerindedir. Herkes gibi fakir insanın da bir kişiliği olduğu unutulmamış, ona, yardım ederken hep bu bilinç ve nezaket içinde davranılmaya özen gösterilmiştir.   Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için ihtiyaç sahiplerine yapılan gönüllü veya zekât gibi dinen yapılması zorunlu, nakdi ve ayni yardımları ifade eder.   Kökeni Selçuklulara kadar uzanan yardım şekli olan sadaka taşları, fakir insanları rencide etmemek için düşünülmüş bir modeldir. Osmanlılar döneminde daha da yaygınlaştırıldığı biliniyor. Yardım yapan ile alan birbirini görmez, tanımaz ve bilmez. Alanın mahcubiyetten, verenin ise riya ve gösterişten uzak durması beklenir.

SADAKA TAŞLARINDAN HERKES İSTİFADE EDERDİ
  Sadaka taşları, genellikle, birkaç sokağın birleştiği bir köşede; İmaret veya diğer sosyal yardım kurumlarının yakınlarında; tekke, dergâh, zaviye, mezarlık, türbe gibi yerlerin yakın çevresinde ve mescit, camii gibi ibadethanelerin yakın çevresinde bulunurdu. Ensar Çetin Bey’in araştırmasında yer alan bilgiye göre bir zamanlar sadece İstanbul’da yaklaşık yüz yetmiş adet sadaka taşının olduğu kaynaklarda dile getiriliyor.  Sadaka taşlarının bazıları kısadır, bazıları da bir buçuk- iki metre civarında boya sahiptir. Normal ölçülerdeki bir insanın göz seviyesinden daha yukarıda olan bu taşlara birkaç basamakla çıkılır. Sadaka taşlarına para bırakmak ve oradan para almak için genelde akşam saatleri tercih edilirdi.

SADAKA TAŞLARI İLE YARDIM
”Sadaka Taşları”, farklı çap, ebat, şekil ve türde olmakla beraber genellikle beyaz renkli, silindirik, çoğu antik mermer sütunlardır. Yere, dikine gömülmüşlerdir. Yerden yükseklikleri genellikle 120–130 cm kadardır. Ama çevrelerinde uzun yılların getirdiği zemin dolma veya aşınmaları ile bu yükseklik değişebilmektedir. Çoğunluğu da dolguları sebebiyle daha kısa görünmektedir.

Sadaka Taşlarına yardımlar iki türlü yapılıyordu:

  1. Nakdî: Para yardımı özellikle uçup kaybolmaması için de kâğıt para (kayme) yerine madeni paralar bırakılarak gerçekleşirdi.
  2. Aynî: Giyim, kuşam eşyaları ve çeşitli besinler bırakılırdı.

SIK SORULAN SORU: “SADAKA TAŞLARI PEKİ, İSTİSMAR EDİLİRMİYDİ? “
Fakir ve muhtaçların taşta birikenlerden sadece ihtiyacı olan şeyleri ve muhtaç olduğu miktar kadarını alarak, diğerlerini başkalarına bırakmaya özen göstermeleridir. Sık sorulan sorular arasında, acaba sadaka taşları istismar edilir miydi? Bazen de ihtiyacı olmayan da gelir alır mıydı? Ya da ihtiyacı olandan daha fazla alır mıydı?  Bu soruların cevabı genelde hayır! İhtiyaç sahibi sadaka taşlarına gelir ve ihtiyacı kadar alırdı. Bu kanaat ve diğer-gamlık her türlü takdire layıktır. Burada dikkati çeken bir nokta da, bir semtin fakirlerinin başka bir semtin Sadaka Taşı’na; başka semtin fakirlerinin ise bu semtinkine gelip, ihtiyaçlarını karşılayabilmeleridir. Çeşitli bölgelerde “Zekat Taşı”, “Zekat Kuyusu”, “Dilenci Mihrabı”, “Hacet Taşı”, “İhtiyaçgâh”, “Fıkara Taşı”, “Hayrat Deliği” gibi isimlerle de anılmakta olan bu taşların, genellikle, cami, tekke, medrese avluları, çeşme başları, üç beş semtin birleştiği köşelere, fakir, muhtaç, hasta insanların barındığı yapıların önlerine (Üsküdar’daki Miskinler Tekkesi gibi) dikildiği görülmektedir.


YABANCILARIN ÖRNEK ALDIĞI SADAKA TAŞLARI
İstanbul’umuzun muhtelif yerlerinde bulunan sadaka taşlarının yurtdışından da meraklısı çoktu. 1799 yılında İngiltere’nin İstanbul elçisi İstanbul’un muhtelif, mahallerinde terkedilmiş görülen, kendi tabiri ile “bilüzum” ve “metruk” halde bulunan somaki taşı sütunların İngiltere de “çok makbul ve muteber” olduğunu dile getiriyordu. Hatta Büyükelçi bu sadaka taşlarından birkaç tanesinin Londra’ya hediye edilmesini dönemin sadrazamından istiyordu. Türk kültüründe “sadaka taşı” adıyla bilinen ve Tanzimat dönemine kadar devam etmiş olan yardımlaşma usulü dilenciliğin önlenmesi veya asgari düzeye indirilmesi için alınmış bir tedbir mahiyetindedir. Câmilerin herkesingöremeyeceği bir köşesine konulan mermer bir sütunun üstüne bir çukur açılır, isteyenler sadakalarını buraya bırakır ve ihtiyaç sahipleri ihtiyacı olan miktarı alarak sıkıntısını giderirdi.
YENİDEN HATIRLANAN ZİMEN DEFTERLERİ
Diğer bir güzel uygulama örneği de zimen defterleridir. Zenginler ve yardım yapmak isteyenler kılık kıyafet değiştirerek hiç tanımadıkları semt ve mahallelere gidip, bakkalın, kasabın, manavın tenha zamanlarını seçerlerdi. Veresiye mal alan mahallenin fakirlerine ait veresiye defterlerini (Zimen defteri) sorarlar ve buradaki veresiye yapılan alışveriş kayıtlarını sildirir, hiç tanımadıkları fakirlerin borçlarını öderler, ne ödeyen ne de borcu ödenen birbirini bilmezdi. Bu yardımlaşma kültürü gösterişsiz, bir karşılık beklemeden, muhtaç olanların sıkıntısını giderme kamacıyla sırf Allah rızası için yapılırdı. Böyle bir toplumsal dokuda ne servet düşmanlığı yapılır, ne de zenginler yoksullardan köşe bucak kaçarak ayrı mahalleler ve siteler kurar, toplum kesimleri hoş bir yardımlaşma, sevgi ve saygısını taşıyarak birlikte yaşarlardı.

NERELERDE SADAKA TAŞI VAR?

  • Laleli de, Laleli Camii, Aksaray tarafından girişte solda bir çeşme vardır. Bu çeşmenin önünde, kırılmış bir sadaka taşının üst kısmı bulunmaktadır.
  • Nuruosmaniye, Camiye Çağaloğlu tarafından girişte, sağda 50 cm. çapında 60 cm yükseklikte antik porfir sütundan bir sadaka taşı bulunmaktadır.
  • Eyüp Sultan’da Cafer Paşa medresesi avlusunda dikdörtgen küfeki taşından 50 cm toprak üstünde diğer kısmı toprak altında bulunmaktadır.
  • Eyüp Sultan’da Zalpaşa Caddesi üzerinde, Zal Mahmud Paşa Medresesinin yanında Nakkaş Hasan Paşa’nın da türbesinin bulunduğu bir hazire içindedir.
  • Eyüp Sultan’da Nişancı Mustafa Paşa cami bitişiğinde 2 adet birbirine mesafeleri yaklaşık 2 metre olarak yine dik dörtgen küfeki taşından 130 – 140 cm yükseklikte yaklaşık 25×35 ebatlarındadır.
  • Eyüp Sultan Camii ile Pierre Loti kahvesi arasında uzanan yol üzerinde ilk sola ayrılan köşede 120 cm yükseklikte 25X30 cm çapında mezarlığın içinde. Yine aynı yolun üzerinde daha ileride solda. Cellat mezar taşları ile yan yana duran boyları yaklaşık 150 cm civarında olan 2 adet bulunmaktadır.
  • Sultanahmet Camiinin kuzeye, yani Sultanahmet meydanına açılan bahçe kapısının iki yanında, ufak bir çeşme yalağını andıran birer oyuk bulunur. Kapının yan taraflarında, duvarlara gizlenmiş izlenimini verirler.
  • Aya Sofya cami girişinde (avlusunda). Avlunun batı tarafı, şehirde yapılan çeşitli kazılar sonucu bulunan eski sütun ve kalıntılarla dolu. Burada bulunan sütunlardan bazıları vaktiyle sadaka taşı olarak kullanılan antik sütunlarla birçok yönden büyük benzerlikler göstermektedir.
  • Süleymaniye Camii avlu içinde,
  • Karaköy Arap Camiii giriş kapısı yanında,
  • Cağaloğlu Hacı Beşir Ağa çeşmesi karşısında,
  • Üsküdar Doğancılar İmrahor Camii yanında,
  • Üsküdar Karacaahmet Fethi Ahmet Paşa Camii yanında,
  • Karacaahmet Aşçıbaşı Camii avlusunda,
  • Fatih Mehmed Ağa Camii ana giriş kapısı sağında,
  • Aksaray Sofular caddesi ile Ragıp Bey sokağının birleştiği köşede,
  • Kocamustafapaşa Sümbül Efendi Camiii ve türbesinde,
  • Kocamustafapaşa Hekimoğlu Ali Paşa Camii avlusunda.

    Topkapı Sarayı Darphane binası girişinde bulunan sadaka taşı.

Kaynak: https://www.sadakatasi.org.tr/page/sadaka-taslari/216