İki farklı mimari bir cami

İki mimarili cami

İstanbul’un en eski Osmanlı eserlerinden olan Üsküdar’da ki Rum Mehmet Paşa  cami  hep kafa karıştırır mimarisiyle. Taş ve tuğlalı renkli duvar örgüsü, yüksek kasnağı, kasnaktaki pencere uygulaması Bizans kiliselerini andırmaktadır. Niye böyle yapıldı derseniz, hikayesi kısaca şöyle:

 

Rum Mehmet Paşa Camii ya da Rumi Mehmet Paşa Camii, İstanbul’un Üsküdar ilçesinde yer alan, Osmanlı döneminden kalma tarihî bir cami olma özelliğine sahiptir. Gerçi geçirdiği tadilat sonrası bazı özellikleri kaybolsa da yine de Fatih döneminden esintiler camide görülmektedir. Cami Rum asıllı Osmanlı veziri Rum Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde İstanbul’un Anadolu Yakası’na yaptırılan ilk cami olma özelliğini taşımaktadır. Ters T planlı, zaviyeli bir camidir. İki yanında ikişerden toplam dört oda bulunmaktadır. Sağdaki odalar geçişlidir. Soldaki büyük oda mutfak olarak düzenlenmiştir. Yapımına 1469 yılında başlanan cami, 2 yıllık inşaat sürecinin ardından 1471 yılında tamamlanarak ibadete açıldı. Cami, mimari olarak Bizans ve Osmanlı esintilerini bir arada taşımaktadır. Cami son kapsamlı onarımını 1953 yılında geçirmiştir.

CAMİ GÖZE GİRMEK İÇİN Mİ YAPILDI?
Osmanlı veziriazamlarından ilk idam edilen Çandarlı olur. İkincisi ise sadece üç yıl görev yapan Rum Mehmet Paşa. Aslen Rum olan Mehmet Paşa Müslüman olur, aldığı eğitimlerle yükselir. Oysa tarih, aslında hiçbir zaman din değiştirmediğini ve özellikle Türklere karşı çok acımasız olduğunu yazar. Burası oldukça önemli bir detay aslında. Fatih, İstanbul’u yeni fethetmiş, sıra şehri şekillendirmeye gelmiştir. İmparatorluğun yeni başkentinin temellerini atılırken, imar faaliyetleriyle eşzamanlı siyasi çalışmaları da sürdürülür. Ancak devletin ileri gelenleri, bu hususta farklı yol izler. Bizans’tan gelen devlet adamları (Mahmut Paşa, Mehmet Paşa gibi)    İstanbul’daki külliyelere bani olurken Anadolu bağlantılı olanlar imzalarını atacakları eserler için taşrayı tercih eder.
Ekrem Hakkı Ayverdi, Fatih Devri Mimarisi adlı eserinde durumu tüm açıklığıyla anlatır: “Bütün motifler, süsleme ve inşaat unsurları Türk olduğu gibi nispetler de umumiyetle Türktür. Denebilir ki Bizans ricalinden birisi olan hatta Paleologlar’a mensubiyeti rivayet edilen Rum Mehmet Paşa, 1469 yılında sadaretten azlinden sonra isbatı diyanet ve tekrar göze girmek niyeti ile bu camiye başlamıştır. Fakat gene mensup olduğu muhiti bırakamayıp mimarisini yaşatmak arzusunu yenemeyerek, Rum ustalar kullanmış ve onlar da eski itiyat sevkiyle, altı taş olarak işlenmiş binanın üstünde ve kemerlerde tuğla kullanmış, kornişi büküp yuvarlak kasnak işlemişlerdir.” Rum Mehmet Paşa Üsküdar dışında, Aydın ve Tire’de cami, Manisa’da ise bedesten inşa ettirir.”

GÜNÜMÜZE SADECE CAMİ KALABİLMİŞ
Özgün planda bir külliye olarak tasarlanan caminin medresesi, hamamı ve imareti günümüze ulaşamamıştır. Ancak, cami çevresindeki bazı duvar kalıntılarının hamam ve imarethaneye ait olduğu bilinmektedir. Cami, İstanbul Boğazı’nı gören bir tepe üzerinde bulunmaktadır. Caminin bulunduğu bölge 2008 yılındaki yönetsel düzenlemelere değin, Rumi Mehmed Paşa Mahallesi olarak anılıyordu. Cami, kendisinden sonra yapılan Şemsipaşa Camii ve Hüsrevağa Camii gibi diğer tarihî Osmanlı camilerine ile hâlen yapımı sürmekte olan deniz altı raylı sistem hattı Marmaray’a oldukça yakın bir konumda bulunmaktadır.  Caminin bânisi Rum Mehmet Paşa, caminin yapımı tamamlanmadan idam edildi ve naaşı camiinin kıble duvarına bitişik haziresine yaptırılan sekizgen planlı, kesmetaştan yapılma bir türbede toprağa verilmiştir. Paşa’nın kendinden sonra ölen yakınları da, camiinin arkasında küçük bir mezarlığa gömülmüştür.

RUM MEHMET PAŞA NEDEN SEVİLMEDİ
Rum Mehmet Paşa’nın yaptıkları Rum ailelere tanıdığı ayrıcalık ve İstanbul’a Anadolu’dan Türklerin iskanına mani olmakla sınırlı kalmaz. Özellikle Karaman Seferi’nde Türklere uyguladığı zulüm, Aşık Paşa Tarihi’nde de yazılıdır. O devri çok iyi bilen Aşık Paşazade “Rum Mehmet, yürüdü. Larende’ye vardı. Mescitlerini ve medreselerini yaktı, yıktı ve bozdu. Babasının evi gibi harap eyledi. Şehrin kadınlarını ve oğlanlarını soydurdu. Çıplak ettirdi. Larende’den gitti. Vardı, Ereğli’ye çıktı. Ereğli’nin ilini ve köylerini harap eyledi” şeklinde tarihe not düşer.

AZİZ MAHMUD HÜDAYİ’NİN ODASI
Kare planlı ana mekanı örten merkezi kubbenin iki yanında ikişer kubbeli yan sahınların bulunmakta. Kanatlı tip yapıdaki bu odalar önemli. Ocaklı olan bu odalardan biri Aziz Mahmud Hüdayi hazretleri kalmış eşiyle. Bursa’dan Üsküdar’a geldiklerinde kaldıkları bu odada ilk çocuklarının da dünyaya geldiği anlatılır. Dışa çıkıntı yapan alçı mihrabın üzeri de yarım kubbeyle örtülü. İki yana asılan bayrakların Rum Mehmet Paşa’ya ait olduğu görüşü kadar Kabe örtüsü olduğu da söylenir. Çemberlitaş Atik Ali Paşa Camii plan tipini anımsatan yapının minberi ahşap. Mahfiller, ahşap işçiliği ve iç mekanı süsleyen kalem işlerinden bazıları yapıyla yaşıt. Oymalı ahşap ayaklı vaiz kürsüsü de oldukça eski.