İşte Osmanlı’da gerçek harem : Hurafesiz ve katkısız

20 yıldır üzerinde çalıştığı “Osmanlı Kadını” araştırmalarıyla ABD’de Benjamin Franklin ödülüne layık görülen Aslı Sancar, Osmanlı kadınını, sarayı ve harem hayatını anlatan Harem romanını kaleme aldı. Roman, hem İngilizce olarak hem de Türkçe çevirisiyle yayımlandı.

 Röportaj: Fahri Sarrafoğlu

ABD’de doğan Aslı Sancar, Ohio Devlet Üniversitesi İngiliz Edebiyatı bölümünden mezun oldu. Bu üniversitede dersler verdi. Sonra bir Türk’le evlendi ve Müslüman oldu. 1976’da Türkiye’ye yerleşti. 20 seneyi aşkın bir süredir Osmanlı kadını ve Harem üzerine araştırmalar yapıyor. Oryantalist eserlerdeki kadın imajıyla Osmanlı’nın mirası olan Türk kadını arasındaki tutarsızlık ilgisini çekti.  Ve araştırmalarını 1999’da “Osmanlı Kadını” adlı eserinde bir araya getirdi. Bu kitap yazara ABD’deki en büyük bağımsız yayıncılar birliği olan IBPA tarafından siyaset-tarih kategorisinde Benjamin Franklin ödülünü getirdi. Yıllarca “Fantastik, Egzotik, Baştan Çıkarıcı” Nitelemelerine Maruz Kalan Harem

Seçkin Bir KADIN AKADEMİSİ miydi? Harem Kadınlarının Harem’den İstifa Edebilme Hakları Var mıydı? İşte bu soruların cevaplarını sizler için aldık…

Sizin harem konusundaki düşünceniz nedir?

 Haremin Osmanlı’nın çok önemli bir kavram ve müessessi olduğunu düşünüyorum. Çoğu kişi “harem” kelimesinin “yasak” manası taşıdığını bilir ama bu kelime aynı zamanda “kutsal” manasına da gelir. Bence harem hayatını bu çerçeveye oturtmakta fayda var. Hem sarayda hem de toplumda harem, kadın ve küçük çocukların yani ailenin korunduğu yerdi. Aynı zamanda saraydaki harem, sultan ve ailesine hizmet eden kadınların eğitildiği yer idi. Bu kadınların saraydaki hizmet mühletleri bitince, Osmanlı’nın elit tabakasında yer alan bürokrat ve askeri üyeler ile evlendirilirlerdi. Böylece Osmanlı’da saray eğitimi ve terbiyesi almış kadınlar ve erkekler zümresi oluşturulmuştu.

 Gerçekten hanımlar akademisi mi?

 Akademi diyemeyeceğiz çünkü herkese tahsil verilmiyordu. Fakat önemli ölçüde kültürel ve sosyal eğitim ile terbiye veriliyordu. Ayrıca sarayda kalacak olan personel saray gerekleri için eğitiliyordu.

Bu kitabı okuyan okuyucularımızın, eserde bulacakları sıradan bir tarih değil sanırım ya da sadece bilinen konuların yeniden tekrarı değil… Sizce kitapta bu güne kadar yanlış bilinen hangi konulara değinildi, hangi konular bugüne kadar yanlış biliniyordu?

Haremde kadının rolü ve statüsü genel olarak yanlış biliniyor.  Bu yanlış algı Oryantalistlerin yazdığı kitap ve onların tezlerini tekrarlayan kitaplar sayesinde oldu. Asırlarca Oryantalist ilim adamları haremdeki kadınları egzotik, miskin ve bastırılmış olarak tarif etmişlerdir. Hâlbuki Osmanlı kadını o dönem dünya kadınları arasında belki de en fazla hukuki haklara sahip kadın konumundaydı. Mesela Osmanlı kadınının asırlarca mal mülk sahibi olmak, evlilik kontratı yapmak, dava etmek veya edilmek, boşanmak, velayet almak gibi hakları vardı. İngiltere’deki evli kadınlar bu hakları ancak 1882’de kabul edilen bir kanun ile kavuşabildiler. Başka memleketlerde saraydaki kadınların bazı imtiyazları vardı fakat bunlar genel toplum içerisindeki kadınlar için geçerli değildi. Hâlbuki bütün hür Müslüman kadınların birçok hukuki hakları vardı.

 Osmanlı’da kadının ve erkeğin rolleri neydi?

 Buna rağmen Oryantalistler Osmanlı kadınlarını daha aşağı bir statüde göstermişlerdir. Osmanlı’da kadınların ve erkeklerin rolleri ve faaliyet alanları farklıydı. Erkek dış hayatta hâkimken, kadınlar haremde hâkimdi. Yani roller farklı fakat dengeliydi.  İkisi de saygı değerdi. Hele kadın anne olunca ona sevgi ve saygı çok büyüktü.  Anneliğin İslam’da kutsal bir yeri olmasından dolayı Osmanlılar buna hakkı ile riayet etmişlerdir.

Bir de sık sık sorulan ve akıllara takılan “cariye “ meselesi var. O konuda neler söyleyeceksiniz?

Oryantalistler cariyelerin sanki sadece sultanın gönlünü eğlendirmek için sarayda bulunuyorlarmış gibi göstermişlerdir. Hâlbuki cariyelerin çok azı sultan veya şehzadeler ile münasebet içinde olurdu, buda ancak en güzel, en kabiliyetli cariyelere nasip olurdu. Seçilmiş cariyeler de yüksek konumlarına göre itibar görürlerdi. Saraydan ayrılacak cariyeler ise seçkin Osmanlı erkekleri ile evlendirilirdi.  Bu cariyelere çeyiz, bir ev ve hazineden maaş verilirdi. Kitabımda bütün bunları yansıtmaya gayret ettim.

Peki, harem konusu neden araştırılmadı bugüne kadar bir tabu muydu, yoksa?

Bence “harem” konusunun araştırılması tabu değil, fakat uzun seneler boyunca Oryantalistlerin bakışı bu alanda hâkim oldu. Yalnız son 25–30 senede Batılı akademik çevrelerde bu konu daha objektif, dokümanlara dayalı bir yaklaşımla tekrar inceleniyor. Ayrıca son 10–15 senede Türkiye’de de bazı akademik araştırmalar yapılıyor. Osmanlı arşivlerinin açılması bu araştırmaların yapılmasını kolaylaştırmaktadır. Fakat hala eski Oryantalist tezi savunanlar var. Ancak araştırmalar çoğaldıkça Oryantalistler ve onların takipçilerinin tezlerinin zayıflayacağını düşünüyorum.

Bir hanım yazar olarak böyle bir konuya yönelişinizin sebebi nedir? Müslüman bir hanımefendi olarak “gerçek kadınının kimliğini “bulmak mı? Yoksa “islamiyette kadına yanlış bakışı”ortaya çıkartmak mı?

Son 25 senedir kadın meseleleri ile ilgileniyorum. Bu konu hakkında yazılar yazıyorum. Osmanlı kadını ile ilgilenmemin sebebi 1990’ların başlarında gördüğüm bir kitap oldu. Harem ile ilgili olan kitapta bildiğimiz sansasyonel yaklaşım vardı. O tez içime sinmedi. Ama elimde yanlışlığına dair herhangi bir delil yoktu. Bu yüzden araştırmaya karar verdim. Bulduğum tablo beklentilerimin çok üzerinde oldu. Mesela bu işe girişmeden önce Osmanlı kadınının hukuki hakları ile ilgili herhangi bir malumata rastlamamıştım. Osmanlı kadının hakları ile ilgili kayıtları okumaya başlayınca Osmanlı kadınının dünyasına yepyeni bir pencere açıldı. “Bastırılmış Osmanlı kadını” fikri benim için tamamen çöktü.

Harem meselesi sadece Türkleri mi ya da Türkiye’mi ilgilendiriyor sadece?

Tabii ki bu mesele sadece Türkleri ilgilendirmiyor. Bu mesele bütün Müslümanlar, hatta bütün dünyadaki kadınlar için önemli. Genellikle geçmişte yaşayan Müslüman kadınlar hakkında fazla bir şey bilinmiyor. Bu nedenle “Müslüman kadınlar hep bastırılmıştır” anlayışına inanmak oldukça kolaydır. Fakat kesin bilgiler gün yüzüne çıktıkça, karanlık ve belirsizlik bulutları dağılmaya başlamıştır. Mesela yeni okuduğum “al-Muhaddithat: the women scholars in Islam” (Muhadditat: İslamdaki kadın âlimler) kitabında geçmişte sekiz bin kadın hadis âlimi (muhaddidat) tespit edilmiş ve bu hanımların biyografileri kaleme alınmıştır. Anlatıldığına göre hadis hocaları arasında kadın-erkek ayrımı yapılmazmış. İster kadın ister erkek, en bilgili olan hoca en fazla itibarı görürmüş. Kadın hocaların birçok erkek öğrencileri olurmuş.

Türk kadınının ya da Müslüman kadınının kendi hakkını savunabildiğini düşünüyor musunuz? Yoksa bu konuyla yine erkekler mi ilgileniyor?

Bence Müslüman kadının kesinlikle kendi haklarını savunabilmesi.  Erkekler genel olarak kadın haklarını savunabilir, fakat kadın ve erkek arasında ihtilaf varsa, erkeğin kadının haklarını savunması beklenemez. Onun için kadın kendi hakkını çok iyi bilmesi gerekir. Ve hakkını savunabilmesi gerekmektedir. Osmanlı kadını hem haklarını hem de hak aramasını çok iyi biliyordu. Örneğin yaşanan bir vakıada tarlada çalışan bir Osmanlı kadının arazisine komşusuna ait bir eşek girmiş. Kadın eşeği çıkarmaya çalışırken hayvanın sahibi (erkek) kadına küfür etmiş. Osmanlı döneminde küfür etmek ciddi bir suç oluşturmaktaydı. Kadın hemen iki şahit ile mahkemeye başvurmuş ve komşu suçlu bulunmuş. Bu örnekte ve birçok diğer örnekte görülüyor ki Osmanlı kadınları hem haklarını iyi biliyorlardı hem de iyi koruyorlardı.

 Sevgi sizce nedir? Bu sevginin gücü sayesinde İslamiyet’i seçmenize bir etkisi oldu mu? Yani insanlığın çok bildiği ama uygulamadığı ya da tatmadığı SEVGİ hakkında neler söylenebilir?

Kitabımda anlattığım gibi sevginin farklı merhaleleri veya seviyeleri var.  İlk merhalede bir insan kendi ihtiyaçlarını tatmin ettiği için başka bir insanı sever, bir çocuğun annesini sevdiği gibi.  Bu merhale daha ziyade almak ile ilgili. Tabii ki böyle bir münasebet iki yetişkin insanın arasında da olabilir. Sevginin ikinci ana merhalesinde bir insan hem alıyor hem de veriyor.  Birçok aile ilişkisinde veya yetişkin insanlar arasında olduğu gibi.  Yani vermeye veya fedakârlık yapmaya hazırız, fakat aynı zamanda alma beklentimiz de var. Üçüncü ana merhalede ise Allahütealâ’yı sevmek ve onun sevgisini kazanmak için insanlardan herhangi bir beklenti içerisinde olmadan insanları sevme gerçekleşiyor.

 

Bu seviyeye ulaşmak o kadar kolay olmasa gerek?

Bence Osmanlı  toplumunda birçok kişi bu seviyeye ulaşmıştı. Bunun delili de vakıf müessesinde yatıyor. Osmanlı toplumunda vakıflar belki dünyanın başka yerinde görülmemiş kadar yaygındı. Genç-yetişkin, zengin-zengin olmayan birçok kişi sırf Allah aşkı için kendi imkânlarına göre mallarını ve emeklerini başka insanlarla paylaşıyorlardı. Bu fazilet küçük yaşlardan itibaren insanların içine işleniyor ve teşvik ediliyordu. Zamanı gelince bu tohumlar büyüyerek hasat veriyorlardı.   Aynı zamanda sevgi meselesinde tasavvufun rolünün önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü tasavvuf insanın kalbine hitap ediyor, insanı Allahütealâ’ya yaklaştırıyor.

Türkiye’deki genç kızlarımıza dönük tavsiyeleriniz nelerdir?

Türkiye’deki genç  kızlara geçmişlerini öğrenmelerini tavsiye ederim. Bence Türk kızları ve kadınları çok önemli, güzel, zengin ve nadir bir hazinenin mirasçılarıdır. Osmanlı kadın tarihinin bize öğretebileceği çok şey var diye düşünüyorum;  bir kadının değeri, statüsü ne olmalı? Kadın-erkek münasebeti nasıl olmalı? Bir insan nasıl yaşamalı gibi… Osmanlı kadın tarihi bütün kadınlar için ibret dolu.

Müslüman kadın haklarını biliyor mu sizce bu bilme kâğıt üzerinde değil ama ruhen bilip de sahip çıkıyor mu bunun için ne yapması lazım?

Genellikle bilinmiyor diye düşünüyorum. Bu alanda bir karmaşa hâkim. Hâlbuki İslam hak üzerine kurulu bir din: kadın hakları, erkek hakları, vücudumuzun hakları, ruhlarımızın hakları, komşu hakkı, akraba hakları, kul hakları, tabiat hakkı, hayvan hakları vs. Bütün bu hakları önce öğrenip sonra da riayet etmek bize düşüyor. Eğer hakları bilmezsek, haksızlık yapıyoruz demektir ki bugün hemen hemen her alanda haksızlığın yaygın olduğunu görüyoruz. Tabii ki hakları yeniden kazanmak için genellikle bir mücadele gerekiyor. Kadın-erkek herkes kendi nefsinde bu mücadeleyi vermesi gerekiyor.

Yıllardır bizden biri olarak Türkiye’de yaşıyorsunuz yurt dışına çıkınca Türkiye nasıl görünüyor sizce? Gerçekten büyüyen bir ülke mi? Yoksa hala şark ülkesi mi?

Uzun bir zaman boyunca Amerikalılar Türkiye hakkında fazla bir şey bilmiyorlardı. Mesela Yunan helvası veya baklavası bilinirken, Türk helvası veya baklavası bilinmiyordu. Veya Türklerin tarihi perspektifi değil Ermenilerin tarihi perspektifi biliniyordu. Tabii ki bu boşluk birçok zarara yol açtı. Fakat son zamanlarda hükümetin ve sivil kuruluşların gayretleri sayesinde, geç kalmış olsa da, bu durum değişmeye başladı. Umuyorum ki bütün Amerikalılar benim bildiğim gibi Türkiye’nin güzelliğine ve değerine vakıf olurlar.

Türk aile yapımız konusunda neler söylenebilir, sevdiğiniz yönlerimiz nelerdir? YA da dikkat çektiğiniz aman dikkat bozuluyor dediğiniz yönlerimiz nelerdir?

 Türk aile yapısı  çok önemli bir konu.  Daha önce de belirttiğim gibi Türkler şanslı, çünkü çok değerli bir aile yapısının mirasçısı konumundalar. Yüz sene önce Osmanlı toplumunu iyi bilen Alman aile hukuku profesörü Gaston Jezz, Osmanlı aile ocağının dünyanın en sağlam aile ocağı olduğunu söylemiştir. Bu güçlü aile yapısı birçok toplumsal müesseseler ve toplumsal hayat için sağlam bir zemin oluşturdu. Eğer bugünkü Türk aile yapısını başka ülke aile yapıları ile karşılaştırırsak, Türk ailesinin hala daha güçlü olduğunu görüyoruz. Fakat bugünkü Türk aile yapısını Osmanlı aile yapısı ile kıyaslarsak ciddi erozyon olduğunu görürüz.

Yani hem üzülecek hem de sevinecek yanımız var, değil mi?

Maalesef… Bugünkü aile bağları nispeten zayıflamış ve daralmış bir durumdadır. Modern hayatın ferde, çocuklara ve gençlere verdiği abartılı önem aile dengelerini yıpratmaktadır. Fakat bu noktada Türklerin aile mirası çok büyük bir avantaj sağlayabilir. Birçok toplumun yeni bir aile modelini düşe kalka ararken, Türk toplumunun elinde çok sağlam tarihi bir aile modeli var. Eğer daha çok yozlaşma olmadan Türk toplumu bu modeldeki değerleri yeni bir yorumla hayata geçirebilirse, çok başarılı olabileceğini düşünüyorum. En önemlisi eğer aile dengeleri tekrar hak üzerine kurulabilirse, Türk aile yapısı tekrar dünyaya örnek teşkil edebilecektir.

Son olarak TV’deki kadın programları hakkındaki görüşleriniz nelerdir?

 Bu konuda fazla söyleyebileceğim bir şey yok. Çünkü işimden dolayı gündüz televizyon seyredemiyorum. Ancak komşular ve arkadaşlardan sağlık gibi birçok faydalı konuların işlendiğini duyuyorum. Eğer programlar kadınların bilgisini ve kültür seviyelerini arttırıyorsa tabii ki çok olumlu.  Ama eğer toplumsal bozulmaya yol açıyorsa bunu olumlu bulmak mümkün değil.