Osmanlı hoşgörüsünü yansıtan bir müze

Röportaj: Fahri Sarrafoğlu

Fotoğraflar: İzzet Keribar

700 yıllık beraberliğin ve hoşgörünün öyküsü

1326’da, Orhan Bey’in Bursa’yı fethiyle başlayan… 1492’de, İnanç ve gelenek özgürlüklerini kaybetmektense İspanya’yı terk etmeyi yeğleyen Sefarad Yahudilerine kucak açan Bayazıd II ile devam eden… Tarih boyunca günümüze kadar süre gelen… 700 yıllık bir beraberliğin öyküsünü, etkileşmeyi ve Türk Ulusunun insancıl hoşgörüsünü, tarihi belgeler, bilgiler ve objeler desteğinde, yurt içinde ve dışında tanıtan bir müze 500.Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi… Müzenin uzun yıllardır müdürlüğünü yapan Nisya İşman Allovi ile müze ile ilgili kısa bir röportaj yaptık

Her ne kadar müze için 500 yıllık dense de sanırım aslında 700 yıllık bir geçmiş söz konusu? İsterseniz kısa bir geçmişle ilgili bilgi verebilir miyiz?

 Ağustos 1492 gece yarısı, İspanya’nın güney sahilinde nispeten küçük bir liman olan Palos’ta Kristof Kolomb’un üç gemisi Amerika kıtasının keşfi ile sonuçlanacak yeni bir sefer için demir alırken önemli sayılan limanlarından Cadiz ve Sevilya kendilerini kurtaracak birilerini beklemekte olan İspanyol Yahudileri “Sefaradlar” ile tıklım tıklım dolu idi.  İspanya Kralı Aragon’lu Ferdinand ile Kraliçe Kastilya’lı İzabella 31 Mart 1492 de imzaladıkları “Kovma Fermanı” ile “Kralık sınırları içinde yaşayan Yahudilerin, karılarının, çocuklarının ve hizmetkarlarının, yaşları ne olursa olsun… Katolikliği kabul etmelerini… ” istiyor, aksi halde  “… iyice düşündükten, salim kafa ile mütalaa ettikten sonra emrediyoruz ki Krallığımızda yaşayan tüm Yahudiler kovulsun ve bir daha hiç dönmesinler… ” diye buyuruyordu. Bir kısmı -kerhen de olsa- din değiştirirken, inançlarını ve geleneklerini feda etmektense evlerine, mallarına, ölülerine veda etmeyi yeğleyen çoğu Yahudiler sığınabilecekleri bir yurt arıyordu.

 

İşte, birçok ülkenin bu göçmenleri topraklarına kabul etmeye yanaşmadığı bir ortamda, Akdeniz’in diğer ucunda bir hükümdar, Sultan II. Bayazıd, aniden yersiz ve vatansız kalmış bu insanları ülkesine davet ediyor, kendilerine kucak açıyordu.

 Müzenin adı 500 yıl müzesi olsa da 700 yıllık bir beraberlik var ortada… Her ne kadar Yahudilerin İstanbul’a gelişi II. Beyazıt ile başlasa da aslında bu beraberlik daha eskilere de dayanıyor değil mi?

Müzemiz; Orhan Bey’in 1326 yılında Bursa’yı fethi ile başlayan 700 senelik bir beraberliğin öyküsünü ve Türk ulusunun insancıl yaklaşımını  tanıtmayı amaçlayan bir yer olarak tasarlanmıştır. Müze’yi barındıran ve temel tonozlarından anlaşıldığı kadarıyla Cenevizliler zamanına ait olduğu sanılan bu alanda 1671’de bir sinagog mevcuttu.  1823 (25 Safer 1239) – Cemaat arşivlerinde adı Kal Kadoş Galata (Galata Kutsal Sinagogu) olarak geçen, ancak, sokağın eski adı olan ve Osmanlı’ca gelin perçemi anlamına gelen Zülf-ü Arus sözcüğünün halk arasında kısaltılmış şekli Zülfaris adıyla tanınan ve anılan sinagog binası eski temeller üzerinde inşa edildi.

Müzenin işlevi hakkında neler söylenebilir?

Türk Yahudilerinin kültür mirası ile ilgili verileri derlemek, korumak, sergilemek, yorumlamak ve gelecek kuşaklara da iletilebilmesini sağlamaktır.

Zülfaris’in tarihinde anlamlı anlarından birini paylaşabilir misiniz?

Sayısız sevinçli ve acıklı törene sahne olan Zülfaris’in tarihinde anlamlı anlarından biri, Ağustos 1856’da İstanbul’u ziyaret eden, Paris Yahudi Hayırsever Cemiyeti Başkanı Albert Kahn tarafından, Kırım Savaşı’nda Rusya’ya karşı Osmanlı yanında yer alan Fransız ordusunda yaşamını yitiren Yahudi askerler anısına düzenlenen ve Kurmay Albay Garbi Bey komutasında bir Osmanlı askeri müfrezesinin de hazır bulunduğu anma törenidir.

Bu güne kadar kimler ziyaret etti müzeyi?

İsim zikretmeden: değişik partilere mensup Milletvekilleri, Dışişleri ve Kültür Bakanlıklarının değişik kademelerdeki erkânı ve görevlileri, değişik ülkelerin Türkiye Büyükelçileri ile İstanbul Başkonsolosları,  yurdumuzu ziyaret eden değişik ülkelerin bakan ve milletvekilleri Müzemizi bugüne kadar onurlandıran yaklaşık 60.000 kişinin arasında yer almaktadır.
2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti programı çerçevesinde müze ne gibi etkinler düzenledi?

2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti programı çerçevesinde, olanaklarımız oranında,  İstanbul’umuzu en iyi şekilde temsil etmeye ve tanıtmaya çalışıyoruz. Bu bağlamda yıl içinde, değişik sergiler ve dinletiler ön gördük. Ziyaretçi sayımız giderek artmaktadır, ancak esas sıçramayı, turizm mevsiminin yoğunlaştığı Haziran-Ekim döneminde bekliyoruz. . Esasen, 500. Yıl Vakfı ve Müzenin kendisi, Türkiye’nin uluslar arası platformlarda tanıtılması amacıyla kurulmuştur. Dolayısı ile yurt içinde ve dışında gerçekleştirdiğimiz her etkinlik ülkemizi tanıtma amacını güder.


Müzenin en önemli eseri nedir?

Müzede yer alan en önemli eserlerimizden biri, 1512 yılında İstanbul’da basılan Midraş Teilim eseridir. Bu kitap, Sefarad göçmenlerden David ve Samuel İbn Nahmias tarafından 1493 yılında İstanbul’da kurulan ilk Osmanlı matbaasında basılmıştır. “Minare şeklinde Hanukiya” da ziyaretçiler tarafından hayranlıkla izlenmektedir. Bu gibi objelerde iki kültürün etkileşimini görebilmeniz mümkündür.

Müzede yer alan önemli bir bölüm de II. Dünya Savaşında Türk diplomatlarının yaptığı önemli başarılı çalışmalar var. Biraz da bunlardan bahsedebilir misiniz?

Diplomatlarımızdan Selahattin Ülkümen, Behiç Erkin, Necdet Kent, Namık Kemal Yolga’nın, İkinci Dünya Savaşı sırasında görevde bulundukları Nazi işgali altındaki ülkelerde yaşayan Türk kökenli Yahudileri kurtarmak için gösterdikleri gayretin öykülerini de Müzemizde izlemek mümkündür. İkinci Dünya Savaşı arifesinde, Atatürk’ün eşsiz öngörüsü ile yurda davet edilen ve İstanbul ile Ankara Üniversitelerinin gelişmesinde büyük rol oynayan, çoğu Yahudi Alman Profesörlerden bazıları da Müzemizde yer alan bilgiler arasındadır.

Sizce Osmanlı’dan beri Türkiye’nin ve Türk hükümetinin hoşgörü anlayışında bir değişiklik var mı? Ya da bakışlar nasıl?

Osmanlı’dan başlayarak günümüze kadar devam eden ilişkiler aynı tutarlılıkla devam etmektedir. Türk Yahudileri bu ülkenin misafiri değil, ayrılmaz bir parçasıdır.